NUSAYRİ TEŞKİLATI URUBA’DAN MARKSİST TERÖR ÖRGÜTLERİNE

NUSAYRİ TEŞKİLATI URUBA’DAN
MARKSİST TERÖR ÖRGÜTLERİNE
“Eylül 1938’de “Hatay Devleti” adıyla sözde bağımsız oldu, ancak gerçekte Türkiye’nin bir kuklasına dönüştü. Haziran 1939’da ise Türkiye tarafından yutuldu..“
Marksizmin bilinç altı olarak oluşturduğu bu tutum, eylem ve söylemlerinde de Müslüman Türk milleti düşmanlığı üzerine kanlı bir rota izlemiştir.
(Bosna’dan, Doğu Türkistan’a Marksizmin boyundurluğunda milyonlarca insanımız katledildi, soykırıma uğradı)
URUBA
Baas Partisi kurucularından Nusayri kökenli Zeki El Arsuzi tarafından Arabizm etkisinde kurulmuş, Hatay’ın Suriye’ye bağlanması için faaliyet gösteren bir örgüttür.
Zeki El Arsuzi 1908 Lazkiye doğumlu olup Hatay’da yaşamıştır.
Baas zihniyetinin teorisyenidir.
Hatay Türkiye’ye bağlanınca da Suriye’ye geçip Şam’a yerleşti ve faaliyetlerine Suriye’de devam etti. 1963’te Suriye Hava Kuvvetleri Kumandanı olan Hafız Esad, kendisi gibi Nusayri olan Arsuzi’yi Suriye ordusuna Baas doktrinini aşılamakla görevlendirdi.
Arsuzi, 1968’deki ölümüne kadar orduyu Baasçı yapmakla uğraştı.
Babası da (Zeki El Kasım Ural) URUBA hareketi mensuplarından olan Mihraç Ural tanımıyla URUBA hareketi:
“…Hatay Arap halkı direnmekten bir an bile vazgeçmedi. Ağır baskılara, dilinin yasaklı olmasına, iyi günde kötü günde müziğinin terennümüne dahi yasak konulmasına rağmen kendi etnik varlığını ev ev, mahalle
mahalle, köy-bucak il ilçe korumayı bilmiş ender halklardandır. Bu güne kadar, nüfusuna göre en çok vergi ödeyen illerden birisi olmasına rağmen, ilhak edildiği devletten en az yararlanan olmaya devam etmiştir. Hatay halkı, eşitsizlik ve adaletsizlikte ayrı varlık olarak görülmesi dışında, ilhaktan hiçbir yarar sağlamamıştır..
Hatay, Türkiye devleti tarafından işgal edilmiştir.
Hatay davası, gerçek sahipleri üzerine örtülü olan mezar sessizliğine ve Hatay’ın etnik topluluğunun objektif hak ve hukuk dayanaklarının gücüne rağmen, bu konuyu iç güdüsel olarak ve ısrarla üstelik olası hiçbir gündem konusu yokken gündeme getirenler URUBA hareketi mensuplarıdır..”
MİHRAÇ URAL
Türkiye’de ki adıyla Mihraç Ural, Suriye’deki adıyla Ali Keyyali, Muhaberat’ta ki adıyla Sırtlan.!
Mihraç Ural 1956 yılında Nusayri bir ailenin çocuğu olarak Hatay’ın Antakya ilçesinde doğdu.
URUBA hareketinin babadan oğula mensubu olan Mihraç Ural Esed ailesinin damadıdır. Beşşar Esad’ın amcası Cemil Esad ile birlikte Hatay’ın geri alınması için Suriye’de ve Türkiye’de Marksist yapılanmalarda ve terör faaliyetlerinde bulunmuştur.
Nusayri anlayışın egemen olduğu bir çevrede Hatay’ın Türkiye tarafından işgal edildiği bir zihniyetle büyüyen Mihraç Ural Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi’ne katıldı.
THKP-C kısaca teori ve eylem yönünden Mahir Çayan’ın “Kesintisiz Devrim” ideolijinden esinlenerek yeniden yorumlayan yönü ile dikkat çeken bir
örgüttür.
Ankara ve Hatay o dönem örgütün en güçlü olduğu iki bölgeydi. Mihraç Ural, Adana, Hatay ve İskenderun bölgelerinde, bombalama, soygun ve yaralama terör eylemleriyle kısa sürede örgüt içerisinde dikkat çekti.
1976 yılında dahil olduğu THKP-C Acilciler Örgütü’nde bir çok terör faaliyetinde bulunan Mihrac Ural, 1980 yılında yakalanarak cezaevine girdi. “Rüşvetle” kaçırılarak Suriye’ye geçmesi sağlandı.
Örgüt liderlerinden Engin Erkiner’in anılarına baktığımızda (TDAS – Türkiye Devriminin Acil Sorunları ve Acilciler) Mihraç Ural’ın Suriye Gizli Servisi MUHABARAT ajanı olduğu biliniyor.
Suriye, SSCB ile yaptığı ittifaktan dolayı Türkiye’de ki Sol terör örgütleri tarafından sığınılacak bir liman olarak gözüküyordu.
12 Eylül sonrası THKP-C ile birlikte diğer
Sol terör gruplarının Suriye’ye sığınması ve eylemlerine buradan devam etmesi bunun en iyi kanıtıydı.
Yine THKP-C’nin kurucusu Engin Erkiner’in anılarında bu tarihten sonra terör faaliyetlerinin devletin siyasi yapılanmalarına ve bürokrasiye kaydığını görüyoruz:
“30 Mart için bu sefer kesin sonuç verecek büyük eylem yapmayı planlıyorduk. Hükümet ortağ olan MHP’nin üç bakanlığı vardı: içişleri, sağlık ve milli eğitim. Bakanlık binalarını içerden bombalayacaktık. Bu eylemler büyük ses getirecekti..”
Ülkücü Hareket 1980 öncesi/sonrası ve halen bölücü Marksist terör yapılanmaları ile mücadele etmektedir.
SSCB işgaline zemin hazırlamak için terör faaliyetlerinde bulunan bu Marksist terör örgütleri karşılarında direnç gösteren Ülkücü Hareket’i bulmuşlardı.
Ülkücü Hareket bu uğurda beş bin sivil şehit vermişti.
Ve ne yazık ki Gümrük ve Tekel Bakanı görevinde kaçakçılığa, dolayısıyla devrimci teröristlere vurduğu darbe ile hedefe konulan Gün Sazak 1980’de şehit edilmişti.
Olayı failleri olan devrimci teröristler üstlenmişti.
(Kaynarca Ülkü Ocaklarından tanıdığım Muhittin Çukur arkadaşım/ağabeyim Suriye’de uzun yıllar savaştan etkilenen mazlumların ve Türkmenlerin yanında mücadelede bulunuyordu.
Ülkücü Şehitler’in, ağabeylerinin, Bakan Bey’in intikamı için Mihraç Ural’ın peşindeydi. 5 Ocak 2025 günü yine Mihraç Ural’ın izini sürerken Lazkiye’de şehit düşmüştür.
Bu araştırma yazımı onun mücadelesine, aziz ruhuna ithafen kaleme alıyorum)
1980 darbesi sonrası THKP-C ve Acilciler olarak bilinen terör örgütü militanları Avrupa’ya dahi güvenmeyip, sığınılacak liman olarak gördükleri Suriye’ye kaçtılar.
Sırtlan lakaplı Mihraç Ural cezaevinden kaçtıktan sonra 12 Eylül darbesi gerçekleşmeden önce Suriye’ye sığınanlar arasındaydı.
Örgüt liderlerleri ile birlikte militanlar da birer birer Suriye/Lazkiye’ye yerleşmeye başlamışlardı.
Lazkiye bölgesinde Esad ailesinden olan ve sözü kanun yerine geçen Cemil Esad örgüt militanlarına, kalacak evler, silahlar, propaganda malzemleri, eğitim kampları gibi önemli olanaklar sağlıyordu.
Suriye Hatay’ı kendisinin bir bölgesi olarak görüyor ve bu bakış açısında olanlara imkanlar sağlıyordu.
THKP-C’nin lideri Engin Erkiner’in anılarına dönecek olursak:
“Değişik örgütlerden insanlar Suriye’ye
gelmeye başlamıştı ve Avrupa’nın kötülenmesi konusunda söylem ortaktı; ‘Avrupa çürütürdü’
Bu sırada 12 Eylül sonrasının ilk büyük eylem birliği Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC)_kuruldu;
İcinde Devrimci Yol, PKK, TKEP ve Acilciler’in de bulunduğu sekiz örgüt yer aliyordu. Büyük umutlarla kurulan bu birlik Suriye’de Konferans kararı almıştı..”
Örgüt içerisinde Suriye’nin Hatay politikasının bileşeni olmasına itiraz eden Müntecep Kesici adlı militan URUBA hareketi mensubu Mihraç Ural tarafından infaz edilmişti.
Bu olaydan sonra Avrupa’ya giden THKP-C lideri Engin Erkiner’den sonra örgüt Mihraç Ural’ın kontrolüne girmiş olup eylemlerine URUBA’nın zihniyetinde devam etmiştir.
Evlilik yoluyla Eset ailesinin damadı olan
Mihraç Ural Nusayri kimliği ile de Baas Rejimi’nin bir çok imkanlarından faydalanarak bulunduğu bölgede iş adamlığından, uyuşturucu trafiğine, insan kaçakçılığından terör yapılanma faaliyetlerini rahatlıkla yürütmüştür.
Suriye iç savaşı sonrası Mihraç Ural Mukaveme Suriye isimli bir örgüt kurarak rejimin destek verdiği milis direniş hattına eylemlerde bulundu. Yoğun Nusayri bölgesi olan Lazkiye’nin El Basit Kasabası’nı karargah seçen örgüt ve lideri adını ilk olarak 2 Mayıs 2013 tarihinde Tartus iline bağlı Banyas Kasabası ve Beyda Köyü’nde gerçekleştirdiği katliam ile duyurdu.
Mihraç Ural katliam öncesi paylaştığı ifadelerde:
“Banyas bölgesine acilen müdahele edilmesi ve kimseye acımadan bölgenin
temizlenmesi gerekiyor’” diyordu.
Çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan Banyas katliamından sonra aynı isim Reyhanlı Saldırısı ile bir kez daha ortaya çıktı. El Muhaberat ile birlikte gerçekleştirdikleri saldırıda Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 52 sivili katledildi.
Lazkiye’de Mihraç Ural tarafından 5 binden fazla sol terör örgütü mensubuna eğitim verilmiştir.
Katliama dayalı bir anlayış çerçevesinde eylem yürüten Mukaveme Suriye Türkmen köylerini işgal ederek yağmaladı.
Aynı örgüt tarafından Bayır Bucak bölgesinde binlerce Türkmen de vahşice katledildi. Bu katliamlar sonrası Türkmenler köylerinden göç etmek zorunda kaldı.
Esed’i kaçması ile bölgeyi terk eden örgüt mensupları kaçarken yağma boyutundan da anlaşılacağı üzere Nusayri terör örgütleri tıpkı Ermeni terör örgütleri gibi
Müslüman Türk’ün sade canına değil, gölge veren ağacına, evine, konağına, camisine, tarihine, coğrafyasına, dününe ve yarınına düşman idiler..
Mihraç Ural, BAAS Rejimi’nin Türkmen Dağı’nı geri alınmasından sonra yaptığı açıklamada:
“550 yıllık işgalin sona erdiği ve Mercidabık’ın intikamının alındığını’” ifade ederek “Kadınlarınızı götürmeyin Rus votkaları ile geliyoruz..” küstahlığında pozlar vermişti.
Bölgenin Türkmenlerden tamamen arındırılarak Nusayrilere tahsis edileceğini duyurmuştu.
Suriye’de THKP-C Acilciler olarak adlandırılan terör örgütünden başka başta PKK olmak üzere birçok Marksist terör örgütü Suriye’de Baas Rejiminin imkanlarından faydalanmıştır.
İç Güvenlik Stratejileri Dairesi Başkanlığı raporlarında yer alan ifadelere göre:
“12 Eylül sonrası hayatta kalma çabalarının bir sonucu olarak DEV-SOL terör örgütü 1994 yılında Suriye’de düzenlenen kongre ile yeniden isim değişikliğine gitmiş, kendini parti olarak tanımlayan örgüt, partileşme sürecine geçerek Devrimci Halk Kurtuluş Partisi’ni kurduğunu belirtmiştir. Örgütün silahlı kanadını ise Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/ Cephesi (DHKP/C) şeklinde adlandırmışlardır. Daha önce de olduğu gibi örgütün başına Dursun Karataş geçirilmiştir.
Örgüt parti programında kendisini, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi (THKP)’nin devamı niteliğinde olduğunu ifade etmiş, THKP’nin ideolojik, örgütsel ve siyasal düzlemde yeniden hayata geçirileceğini tanımlamıştır.”
Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu
iddianamesinde belirtildiği üzere:
“Kürdistan Örgütü ve MLKP/KGÖ (Komünist Gençlik Örgütü)’dür. Örgütün silahlı kanadının temelleri TKP/ML’nin 1986 yılında gerçekleştirdiği III. Kongreden sonra Mayıs 18 Gerillaları (M-18) adı altında askeri örgütlenme kararı alması ile atılmıştır. Bu karar doğrultusunda örgüt militanlarına askeri eğitim vermek için Suriye denetimindeki Bekaa Vadisindeki askeri ve siyasi eğitim kampı kullanılmıştır. 1991-92 yıllarında kampa Gaziantep ve Hatay üzerinden teröristler gönderilerek sözdegerilla eğitimi almaları sağlanmıştır. MLKP/K örgütünün kurulmasıyla kongrede Merkezi Askeri Komite (MAK) kurulması, yerel silahlı eylem ve askeri faaliyetlerdebulunması, şiddetlenmekte olan mücadelenin ihtiyaçlarına bağlı olarak okullarda, fabrikalarda, iş yerlerinde ve semtlerde milis örgütlenmelerine gidilmesi kararları alınmıştır.”
TKP/ML ise PKK terör örgütü ile uzun dönemdir işbirliği içerisinde bulunmuşlardır. Her ne kadar iki örgütün ideolojik yapıları arasında farklılık olmakla birlikte, TKP/ML terör örgütü varlığını devam ettirebilmek için stratejisinde değişikliğe gitmek zorunda kalmıştır. Kimi dönemler PKK/KCK-PYD/YPG terör örgütü ile ortak eylemler içerisinde yer alan TKP/ML terör örgütü, özellikle son dönemde Suriye’deki karışıklıktan faydalanmış ve Suriye’nin kuzeyinde konuşlanarak PKK/KCK-PYD/YPG terör örgütü ile ilişkiler geliştirmiştir. Özellikle örgüt içerisinden PKK/KCK-PYD/YPG unsurları içerisine geçişler yaşanmaktadır.
Baas Rejimin Sol terör örgütlerine verdiği bu desteklerin sebebi başta Hatay’ın Anavatan’a katılmasını sinderemediği sosyo-politik gerçekliktir.
Diğer bir gerçeklik ise Fırat Nehri üzerinde Türkiye’nin gerçekleştirdiği GAP projesinin yol açtığı ekopolitik çıkarlardır.
Sonuç olarak Suriye İç Savaşı göstermiştir ki DEAŞ dahil tüm bu terör örgütlerinin amacı Türkiye’nin bölgesel güç olmasına karşı yürütülen askeri faaliyetler kapsamında olmasıdır.
Hazırlayan : Adem Şen
Bir önceki yazımız olan Suriye'de Osmanlı Sonrası Nusayriler başlıklı makalemizde adem şen, Nusayri ve Nusayriler hakkında bilgiler verilmektedir.