ARAP NUSAYRİLİĞİ ve TÜRKMEN ALEVİLİĞİ İNANÇ FARKLILIKLARI (3)

ARAP NUSAYRİLİĞİ ve TÜRKMEN ALEVİLİĞİ İNANÇ FARKLILIKLARI (3)
Daha önce Nusayriliği ele alırken ilk makalemizde Suriye’de Osmanlı Sonrası Nusayriler(1) ile Suriye’de azınlık olan Nusayrilerin nasıl iktidara geldiğini ve iktidarları süresince BAAS/Esed ailesinin yaptığı zulüm ve katliamların bilinçaltını işlemiştik.
İkinci makalemiz Nusayri Teşkilatı URUBA’dan Marksist Terör Örgütlerine(2) ile Hatay’ı geri almak uğruna Türkiye ve Suriye’de yapılan, destek verilen terör faaliyetlerine incelemiştik
Serinin bu son makalesinde ARAP NUSAYRİLİĞİ ve TÜRKMEN ALEVİLİĞİ (3)‘te siyasal ve mezhepsel olarak bir çizgiye çekilmek istenen Arap Nusayriliği ile Türkmen Aleviliği‘nin tevhid kaideleri noktasında karşılaştırmasını yapacağız.
Makaleleri bir bütün olarak incelediğimizde BAAS’çı Nusayriler ile “Siyasal Alevilerin” inanç ayrılığına rağmen maksatlarının İslam karşıtlığı üzerinden oluşturulacak blok ve cephe de yer edinme olduğunu göreceğiz.
Baştan belirtmek isterim ki insanların neye inandıkları benim için bir tartışma sebebi değildir. Öküze dahi tapsa öküzlük yapmadıkları sürece insan olmanın ortak paydasında buluşabiliriz.
Ama nasıl inandıkları sorusu sorulduğunda muhattab niteleyeni veriyorsa ayrı bir hususiyet kazanır, ki burada nitelik İslam inancıdır, kavga sebebimdir.
Nusayrilerin inançlarını kendi kutsal metinleri olan Kitâbü’l-Mecmû üzerinden, Alevilerin inanç kaidelerini Bir Pîr’in Kaleminden ALEVİLİK eserinin yazarı Musa
KÜÇÜK (Dede)‘ün görüşleri üzerinden karşılaştıracağız.
TÜRKMEN ALEVİLİĞİ
Musa Küçük Dede, Seyyid Seyfi Ocağı dedelerindendir. Şuan yaşı ve sağlık sorunları sebebiyle Dedelik görevini oğlu Ali Küçük Dede yürütmektedir.
Birçok Ocak/Cemevi varken karşılaştırmayı Seyyid Seyfi Ocağı üzerinden yapmamda ki amaç Ocağın bir de Suriye ile ilişkili hikayesi olması dikkatimi çekmiştir.
Musa Küçük Dede’nin bir söyleşisinde Ocağı anlatırken:
“Bize, Seyyid Seyfi Ocağı derler. Halk arasında da Seyyid Sabun diyorlar. Niye Seyyid Sabun demişler? Bizim ocağa bağlı olan bir talip, bundan senelerce önce, pirinden izin istemiş ve Halep’te bir sabun fabrikası kurmuş. Her sene kâr payının %10’unu Seyyid Seyfi Tekkesi’ne
göndermiş.
Bunlar da, oraya ziyarete gidenlere dağıtmışlar.
Ziyaretçiler, “Ne oldu? Nereden bu?” diye sorunca;
“O sabun dağıtan Seyyidin oradan geldi” cevabını alıyorlar. Derken Seyyid Seyfi, Seyyid Sabun oluyor. Bizim ocak, Palunun Seydili köyündeymiş, esas kaynağı hâlâ oradadır. Bu ocak, orada cem yapmakla kalmamış, medrese de açmış, Kuran, yazı okutarak, tarihi bilgiler vererek talebe yetiştirmiş. O devrin padişahları, kendisine orayı vakfetmişler..”
Bir dönem, Suriye’den bir talibden maddi destek alan Ocak acaba kültürel ve inançsal olarak Suriye’de ki Nusayriler’den etkilenmiş midir?
Bir çok Cemevi, birçok Dede ve birçok Alevi temsilcisi varken Seyyid Seyfi Ocağını ve bu Ocak’ta dedelik yapmış Musa Küçük’ün
eserini karşılaştırmaya dahil etmemizin sebebi aslında birazda budur.
Bir Pîr’in Kaleminden ALEVİLİK eserinde Musa Küçük Dede Aleviliği tanımlarken:
“Alevi kelime manası ile Ali’den yana olmak, Ali’ci olmak, onun taraftarı olmak, ona tâbi olmak manalarına gelmektedir.
Alevilik uzunca bir yolculuktan sonra geçtiği her bölgede oradaki yaşayanların algı biçimine göre kendi özünü yitirmeden şekillenmiştir.
Şiilik, İsmaililik, Fâtımilik, Bậtınilik, Karmatilik, Nusayrilik, Ehl-i hak vb. onlarca ad ile anılmıştr.
Bu yolculuk uzun bir yolculuktur, yaklaşık on iki bin km yol yaptıktan ve doğuşundan yaklaşık dörtyüz yıl sonra şimdilerde asıl yurdu saylan bu topraklara, yani Anadolu’ya gelmiş ve Anadolu Aleviligi kavramı ile kendine yer bulup oturmuştur.
Alevilik, bütün bu uzun yolda asla ve kat’a iki hususu hiç bırakmamıştır. Bunlardan biri, Kurân-ı Kerim, digeri de Ehl-i Beyt‘tir. Bu iki ana kaynak Aleviligin hangi çizgi ve tarafta olduğunun en büyük kanıtıdır. Kaynağını İslam’dan ve onun büyük Peygamberi Muhammed Mustafâ ve onun Ehl-i Beyt’inden alan ve sadece kendine benzeyen ve Islam’ın özü ile bütünleşmiş bir ana omurga ve yol süreğidir.
Karşılaştırma yapmadan önce Musa Küçük Dede’nin Alevilik tanımında ki ifadesinde de gördüğümüz gibi Şiilik, İsmaililik, Fâtımilik, Bậtınilik, Karmatilik, Nusayrilik çıkış noktalarında Ali taraftarlığı olarak çıkmış olup Kuran ve Ehlibeyt kaynağından beslenmeyen fıkralar zamanla sapık görüşleri bünyesine katmıştır.
İslam inancında olmayan hulul ve tenasüh görüşleri nedeniyle tepki çeken Nusayriler zamanla Şia mezhebinde de aşırı ilan edilip “Ghulat-i Şia” sınıfta yer almalarına
ve İslam dairesinden çıkmalarına sebep olmuştur.
Musa Küçük Dede’nin eserini incelerken tevhid kaidesi üzerinden Alevilik inancını tanımlama yaparak, tanıma fırsatı da elde edeceğiz:
Allah İnancı
“İAllah, İslam’da eşi ve benzeri olmayan, övülmeye layık tek varlık ve kâinatın yaratıcısıdır. Tek ve benzersiz Allah inancı İslam’ın temeli ve İslam inanışının esasını oluşturur.
Allah birdir, ebedi ve ezelidir, doğmamış doğurmamıştır, eşi ve benzeri yoktur, her şeye kâdirdir ve her seye gücü yetendir. Allah Rahmân ve Rahim’dir. Allah, bizi ve tüm kâinatı var edendir. Bizim malikimizdir Bizim Rabbimizdir.
Bu hususta Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli pirimiz kendi eserinde Allah’a ibadetin nasıl
olması gerektiğini İmam Ali‘nin bakışı ile bizlere şu şekilde aktarmaktadır:
“İman edip sevgi duyanlar, bütün hayatları boyunca, Allah-u Teâlấ’ya samimiyetle tapmalı; sözlerinde, işlerinde, davranışlarında, oturuşlarında, kalkışlarında, yemelerinde, içmelerinde, hatta uyurken ve uyanıkken O’na ibadet etmeli her durumda O’nunla bir olmalıdır.”
Biz kuluz, Allah ise sultandır. Gönlümüz temiz olursa Allah’da gelir kendi makamına oturur. Allah’ın oturdugu gönülden hiçbir mahlukata ve insana zerre kadar bir zarar gelmez. Her daim Allah’ın dârında olduğumuzu, Muhammed’in divânında olduğumuzu ve Ali’nin keremine sığındığımızı asla unutmamalıyız
Allah yardımcınız olsun. “Bizleri sevgin ile kuşat Ya Rabbi!” diyerek bu bahsi kapatıyorum.
Kur’an İnancı
Alevilik öz olarak, Kur’an-ı Kerim’i kendine rehber edinir, Kur’an-ı Kerîm’in zâhirî anlamlarına önem verdiği kadar, bâtıni manasını On iki İmam’dan öğrenerek, onu algılar. Bu bâtıni mana üzerine bir İslami yorum geliştirerek, bu yorumu yol, sürek olarak yürütür.
Bu yorumun Muhammed Mustafâ’nın, Ali Murtazâ’nın, Ehl-i Beyt’in, Ehl-i Suffa’nın, Kırkların, Erenlerin, âşık-ı sâdıkların; saf, temiz, arı, duru, nurlu kulların yorumu olduğu gerçeğini savunur.
Aleviler, Hazret-i Peygamber’in “Size iki emanet bırakıyorum, biri Kurân-ı Kerim, diğeri de Ehl-i Beyt’imdir” dedigi bu iki emanete sahip çıkarlar.
Muaviye ve ardıllarının din üzerinde yapmış olduğu tahrifatlar, allanıp pullanıp süslenen uydurma hadisler ile bizlere sunulan dini
yorum, görüş ve anlayış ile Aleviliği anlamanın hiçbir oluru ve imkânı yoktur.
Bu gözle bakıldığında Aleviliği anlamak imkânsızlaşır. Böyle baktiğınızda Ali diye bir er, Alevilik diye bir yol görünmez.
Hz. Ali efendimiz Kur’ân’ı şu şekilde anlatmaktadır:
“Kur’ân, öğüdünde aldatmayan, yol göstermede insanı azdırmayan, söyleşide yalan söylemeyen bir öğütçüdür. Kur’ân ile oturup kalkan, doğrulukla oturup kalkar. Bilin ki, hiç kimseye Kur’ân’dan sonra yoksulluk gelip çatmaz. Dertlerinize onunla şifa dileyin. Güçlükleriniz için onunla yardım isteyin. Allah’tan dileklerinizi onunla dileyin.”
Hz. Muhammed İnancı
Hak ve gerçek olan, kâinatın sahibi Allah’tan başka ilah, O’ndan başka tapılacak yoktur. Güvenilir ve sözünde
sâdık, adil Muhammed Mustafâ O’nun elçisidir.
Muhammed Mustafâ Ehl-i Beyt’in birincisi ve atasıdir. Pençe-i Âl-i Abâ’nin altında toplanan beş kişiden biridir. O, bu dinin tebliğcisi ve öğreticisidir. O, yeryüzünde gelmiş geçmis olan tüm insanların en hayırlısı ve tebliğcilerin en büyüğü ve sonuncusudur. O, nur üstüne nurdur. Dünya onun özü, soyu hürmeti için yaratılmıştır.
O, bize Allah’tan başkasına tapmamayı, Allah’tan başkasına secde etmemeyi ögretti.
O bize Ali gibi bir hakikati, bir ereni, evliyayı, onun velâyetini, onun duruşunu aktardı, tanıttı.
O bize Fatma gibi bir anayı, Hasan ve Hüseyin gibi iki reyhanın, çiçeğin varlığını gösterdi.
O bize yalana karşı, zulme karşı, zalime karşı dik durmamızı ögretti. Kula kulluk yapılmayacağını öğretti. Adaletten ayrılamayacağımızı öğretti.
Birçok defa farklı yerlerde duyduğum ve çok defalar hakkında sorulara maruz kaldığım bir husus var. Diyorlar ki, “Siz Ali’yi Peygamber olarak kabul ediyorsunuz.” Oysa gerçek bu değildir. Bu, Alevileri anlamak istemeyenlerce veya kendini tanımayan Alevilerce uydurulmuş olan, bilinçsizce veya kasıtlı bir iftiradan başka bir şey değildir.
Hz. Muhammed nübüvvettin sahibidir ve şeksiz gümansız son peygamberdir. O, tüm insanlığın şefaatçisidir. Bizim sevgili peygamberimiz, Ehl-i Beyt’in de atasıdır.
Hz. Ali İnancı
Hz. Ali, gelmiş geçmiş en önemli şahsiyetlerden biridir. Hz. Muhammed’den sonraki en büyük ilim sahibidir. O, zâhiri ilimleri, bâtıni ilimleri ve ledün ilmini bilenlerdendir. Alevi Bektâşi yolunun baş önderi, lideri kuşkusuz İmam Ali’dir.
Pençe-i Âl-i Abấ’nın ikincisidir. İlk iman eden, saf ve temiz bir biçimde inanan, bir din ve ilim Ehl-idir.
O, Allah’ın en sevdiği kullarından biridir. Kendisi adalet ve eşitlik yolunda baş önder olup, aynı zamanda zulme karşı başkaldırının en önemli simgesi konumundadır. Bu sebeple yaşarken kendisi sonrasında çocukları tarifsiz zulümlere maruz kalmışlardı.
Alevilikte Ali, Allah’ın rızasını kazanmış ve O’nunla hemhal olmuşlardandır.
O, Ebû Turab’dır, yani toprağın babasıdır.
O, Allah’in aslanıdir.
O, kırkların başıdır.
O, Ehl-i Beyt’in velisidir.
O, şah-ı merdandır. On iki İmam’ların babası ve birincisidir.
O, adalettir.
O, sevgidir.
O, yardımlaşmadır.
O, insanlıktır.. vesselam..
Musa Küçük Dede’nin Bir Pîr’in Kaleminden ALEVİLİK eserinde Alevilik ile daha detaylı iman, itikat ve ibadet üzerine bilgiler mevcuttur.
Tevhid kaideleri açısından bizim için yeterli olan kısımları bunlardır.
Amacımız siyasal ve mezhepsel olarak bir çizgiye çekilmek istenen Arap Nusayriliği ile Türkmen Aleviliği sonrası zarar verilmek istenen dini ve milli kimliğimizi korumaktır.
Tevhid inancında Müslümanları birleştirmek, sapıkları ayrıştırmaktır.
ARAP NUSAYRİLİĞİ
Hz. Ali’nin tanrılaştırılması, hulul ve tenasüh, tevil ve takiye, Hristiyanlık inancından etkilenme Nusayriliğin en belirgin özellikleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Nusayrilerin tevhid inancını kendi kutsal
metinleri olan Kitâbü’l-Mecmû üzerinden ele alacağız.
Nusayriler Kuran’ın eksik olduğu, bazı surelerin çıkarıldığı iddia ederek Kuran’a inandıklarını iddia etseler de Nusayrilerin asıl dini görüşlerini açiklayan başvuru kitapları Kitâbu’l-Mecmu’dur.
Onaltı “sure”den oluşan bu kitabın yazarı, aslen İranlı olan, “Şeyh Yaprak” adı ile anılan Hamdân el-Hasibi’dir (873-957). Muhammed bin Nusayr’dan sonra Nusayriligin ikinci kurucusu olarak tanınmış ve Nusayriler hakkında birçok eser yazmıştır.
Nusayriliğin inançlarını ve esaslarını anlatan Kitabu’l-Mecmu, aslında bir dini egitim ve ibadet kitabıdır.
Bu kitabı Hz. Muhammed’in Müslümanlara tebliğ etmedigine, sadece Nusayrilerden oniki nakibe ve yirmidört necibe Mekke yakınındaki Mina vadisinde geceleyin verdigine inanılmaktadır.
Kitap, tarihsel süreçte gelişen olaylar ve sosyal ve kültürel etkileşimlerden değişerek bugüne ulaşmıştır.
Nusayrilik’te İnanç ve Esasları
Nusayrilik mezhebi bâtıni karakterli ve Şia kökenli bir mezhep olarak adlandırılır.
Her Şia kökenli mezhep gibi Nusayrilik’te “Ali” taraftarlığı olarak doğmuştur.
Siyaset ve ideoloji eksenli olan Nusayrilik inancı, tarihi seyrinde siyaseten azınlık durumuna düşmeleri sonucunda batıni bir karaktere bürünmüştür.
Aşırı uç noktada ki görüşleri sebebiyle yaşadıkları İslam toplumundan ayrılmıştır. Bu ayrılış sırasıyla Kuran’dan uzaklaşmayı, Kuran’dan uzaklaşmaları da sapkınlığa sevketmiştir.
Nusayrilik Ghulat-ı Şia fırkalarının özelliklerini bire bir taşıdıkları için Ghulat-ı Şia’dan kendine özgü bir fırkadır.
(Ghulat-ı Şia, Şii teolojide Ehli beytten bazı kişilere ilahlık atfeden, Şiiler tarafından “aşırı” olarak tanımlanan grupları tanımlamakta kullanılan bir tâbirdir.)
Çoğunluğu Suriyede yaşayan Nusayri inancı İsmailiyye, Dürzilik ve Hıristiyanlık’tan da etkilenmiştir.
Nusayriler’de farklı din ve inanç sistemlerinin birleşmesinden oluşan karma bir inanç sistemi göze çarpar.
Nusayrilikteki Ayn-Mim-Sin üçlemesini Hıristiyanlıktaki “Baba- Oğul-Ruh” teslisine benzemektedir.
Tanrının insan bedenine hulul etmesi inancı ise Budist ve Zerdüştlük’ten etkilendiğini gösterir.
Bu benzerlikler kültürlerin ve dinlerin iç içe yaşam alanlarında ki ameli bir etkileşimden öte itikadı etkileyen, inancın tevhid düzeyini sarsacak bir etkileşim olmuştur.
Diğer Şia fıkralarında olduğu gibi Tevil ve Takiyye ilkeleri üzerine işleyen bir yapıları vardir.
Nusayriler mezhep içerisindeki dini ilişkilerinde Tevil, mezhep dışında ki insanlarla olan dini ilişkilerinde ise Takiyye yolunu tercih ederler
Nusayrilik’te Tanrı ve Ali İnancı
Nusayrilik inancında kainatın yaratıcısı tanrıdır ve her şeye gücü yeten O dur.
Nusayriler “Ali”nin bedeninde tanrının ruhaniyeti olduğuna inanırlar. Yerler ve gökler yaratılmadan çok daha öncede “Ali”nin var olduğuna inanırlar.
Nusayrilere göre “Ali” görünüşte bir imamdır ama aslında o manadır ve batıni anlamda tanrỉnın yeryüzündeki tecellisidir.
Bu yüzden onlara göre kelime-i şehadet; “Ben, Ali’den başka ilâh bulunmadığına şehâdet ederim” şeklindedir.
Nusayrilik’te tanrının nuru “Ali”dir.
Bu inanca göre Allah aslında manadır, insanların manayı anlamaları için tanrı bazı dönemlerde insan görünüşünde dünyaya gelir ve insanlara görünür.
Her tecellisinde isim ve bab kendisine eşlik eder. Tanrı, Habil’den önce yedi kez ve Habil’den sonrada yedi kez dünyaya gelmiştir.
Habil’den once El-Hannu, El-Yennu, Ezdeşir, Ahnuh, Durettüd, El Berru Er-Rahim, Yusuf el-Hakim’in bedenlerine hulul etmiştir. Habilden sonra da yedi kez insan bedenin de hulul etmiştir ve en son olarak “Ali”nin bedeniyle dünyaya tecelli etmiştir.
Sırr-ı Akit (Ayn-ı, Mim-i, Sin)
Nusayrilere göre Ali, insanlara insan olarak, nur ehline ise nur olarak görünür ve Ali dünyada imam olarak görünsede o aslında tanrıdır.
Nusayriliğin karakteristik özelligi olan Sır inancı Ayn-Mim-Sin üçlemesinin
açıklamasında gizlidir.
Nusayrilere göre “Ayn” tanrısallık atfettikleri Ali’nin isminin baş harfidir.
“Mim“ ise Ali’nin nurundan yaratılmış olan Hz. Muhammed’in isminin bas harfidir.
“Sin“ ise Hz. Muhammedin nurundan yaratılan Selman-ı Farisi’nin isminin baş harfini simgelemektedir.
Nusayrilere göre Ali mananın kendisidir yani tanrıdır “Samed”dir o (susandır), Hz. Muhammed ise onun isteklerini ve emirlerini tebliğ edendir, yani Hz. Muhammed “Natık”dır ( konuşandır).
Ali’nin sözlerini insanlara bildirir. Salmanı Farisi ise “Bab”dır ( kapıdır).
Nusarilik inancında Ali’nin ilahlığı birkaç rivayetle açıklanmaya çalışılır.
Bu rivayetlerden biri Hz. Muhammed’in Veda Haccı sırasında gerçekleşir. Veda Haccı sırasında Cebrail, Hz. Muhammed’e
yakında öleceksin sırrı açıkla der. Diğer Şialar bu sırrı Hz Muhammed kendinden sonra Hz. Alinin halife olmasını açıklaması olarak kabul ederken ( Gadir-i Hum olayı) Nusayrilere göre Hz. Muhammed’in açıklaması gereken sır Ali’nin Tanrı olduğudur.
Nusayrilik mezhebine girişinin en önemli kurallarından bir tanesi mezhebe girecek olan kişinin babasının Nusayri olmasıdır. Nusayri soyundan olmayan kimselerin mezhebe girişi imkansızdır. Mezhebe girmek isteyen kişinin akıl sağlığının yerinde olması dışında kişinin erkek olması şartı da vardır.
Mezhebe girecek olan erkek çocuk bir büyük “amca” tarafından eğitime tabi tutulur. Eğitim bitince sırrı taşıyabileceğine kanaat getirildiğinde törenle Sırr-ı Akit (Ayn-ı, Mim-i, Sin) sırrı verilir, mezhebe girişi sağlanmış olur.
Nusayrilerde kadınlar kesinlikle ibadete alınmaz ve sır kadınlara aktarılmaz. Nusayrilerin kadınları ruhsuz olarak kabul ettiklerine hatta insanların günahlarından şeytanlar, şeytanların günahlarından ise kadınların yaratıldığına dair söylemleri mevcuttur.
Nusayrilikte tenasuh inancı çok güçlüdür. Nusayri inancına göre cehennem bu dünyadadır, cennet ise batıni aleme dönmektir. Ölüm yeni bir hayatın başlangıcıdır. Tanrı adaleti bu şekilde sağlar. Daha önceki yaşamında fakir olarak ya da engelli olarak dünyaya gelmiş olan kişi, yeni hayatında zengin ve engelsiz olarak gelebilir. Kişi işlediği günahların cezasını ya da ödülünü bir sonraki yaşamında alacaktır. Bu şekilde ilahi adelet işleyecektir.
Nusayriler kendi inançlarındaki
günahkarların Yahudi, Hıristiyan, Sünni Müslüman vb. olarak dünyaya geleceklerine inanırlar. Ali’yi inkar eden imansızlar ise deve, katır, köpek olarak dünyaya geleceklerdir.
Nusayriliğin temelini atanların Arap kökenli olmaları dolayısıyla Nusayri inancında ibadet dili olarak sadece Arapça kullanılır.
Kitabü’l-Mecmu
I. Sure – Toprak suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’in adıyla başlarım.
Ecleh velayetinde olan, felaha ermiştir, Ben de bir kul oldugumu soyleyerek başlıyorum. Ben de, mevlâm Ali bin Ebu Talib, arınmışlar emirinin sevgisine ilk icabet eden olarak başladım. Ona tevekkül ettim, ona ölürüm, onunla mübarek oldum. Kendisi benim ve bütun alemlerin Rabbidir, Kendisi benim Rabbim ve yüce arşın
Rabbidir. Seyyid Ebu Suayb Muhammed ibn Nasır (aleyhi es-Selâm), Yahya bin Muîn Samiri’ye soyle demiştir:
“Ey Yahya! Hayatta ya da ölümde sana bir sey indiyse ona bir duada bulun ve şoyle de: Ey Ali! Seninle mübarek oldum. Ey delillerine delil olan, kudretiyle zahir olan, hikmetiyle bâtın olan, ey o, ey o, ey ondan başka Tanrı olmayan!
Allah’ım izlenen sin hakkı için, mürşitlerin mürşidi hakkı için ilim, mârifet ve din ugruna kalplerimizi birleştir. Allah’ın adıyla, Allah’ın ilmini bilen Seyyid Eba Abdullah’ın sırrı ile, onun sırrı, salih olmasıdır. Sırları daha mutludur. Allah-u Tealâ hepsini mutlu etsin.
II. Sure – Sucut (secde) Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım
Sucut, Allah içindir. Kulluk edilen yuce Rab içindir. Allah gökyüzünün ve yeryüzünün
nurudur. Allah, yücedir, büyüktür “Bab” için ona yöneldim. İsmi için secde ettim. Gerçekte Ali olan “mana”ya kulluk edip secde ettim. Fâni yüzüm, diri, ebedi ve daim olan mevlam Ali’nin yüzüne yonelik olarak secde ettim.
Ey Ali! Ey büyük! Ey en büyükten daha büyük! Ey guneşi ve degişken ayı yaratan.
Ey Ali! Ey Ali, izzet senindir!
Ey Ali, birlik sana aittir!
Ey Ali, mülk senindir!
Ey Ali, kulluk sana aittir!
Ey Ali, sucut sanadir!
Ey Ali, sen kulluk edilen Rabbimizsin!
Ey Ali, yücelik senindir!
Ey Ali, rahmet sendendir.
Ey Ali, rahmetinle bize rahmet et.
Ey sen, rahmet edenlerin en rahmetlisi!
Ey Ali (yüce), ey büyük!
Ey o! Ey kendisini tazim ile kendisine kulluk ederek bir görene izzeti veren.
Ey o! Ey seni inkar edeni zelil kılan. Ey ulaşılamayan gaib! Ey hâzir! Ey var olan! Ey mevlâm! Ey arınmışların emiri!
Ey Ali (yüce), ey büyük! Sırları daha mutludur. Allah Tealâ hepsini mutlu etsin
III. Sure – Ebû el-Veli’yi Yüceltme (kutsama) Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım.
Allah’ım! Mevlam! Ey arınmşların emiri! Ey Ali (yüce), ey büyük! Uyuyan bir insanın uykusunda gördügü en güzel şey, his yoluyla işitmesidir. O sesin sahibini göremeden şoyle seslenişini duymasıdır: “Emrindeyim, Allah’ım emrindeyim. lşte ben senin ellerinin arasındayım. Allah’ım, sen bizim gizli tanrımız ve açıktaki imamımızsın.
Mevlâm, açıga çıkın, Enze’i ile batınlaştın, Muhammedi ile gizlendin. Senden başka Tanrı yoktur. Senden başka tapılacak
yoktur. Başka şekle girmenin şerrinden beni koru; beni ve mü’min kardeşlerimizin hepsini koru. Bize ve kardeşlerimize, ondan sonrasında korkunun olmayacağı bir iman ver. Yüce adının hakkı için kerametli kapını bize aç. el-Veli Ebu Hüseyin Muhammed bin el-Cillinin sırrıdır bu. Sırları daha mutludur. Allah-u Teâlâ hepsini mutlu etsin
IV. Sure – Ebû el-Said’i Yüceltme (kutsama) Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım.
Allah’ım! Mevlâm! Ey arınmışların emiri! Ey Ali (yüce), ey büyuk! Ey mülkün sahibi! Ey Ali (yüce), Ey veren (hibe eden), El-Behmeli kudretinle, iki Hüseyni ile, üç Alevi ile, dört Muhammedi ile, mahlukat üzerindeki hatırınla, ey mevlâm!
Ey Ali (yüce), ey bütün gayenin sahibi, yüreklerimizi ve bütün hücrelerimizi senin güzel tanışıklığınla tanıştır. Bizi ondan
alıkoyma ey Bârilerin Bârisi! Bu, o inançlı genç, Allah uğruna mücedele eden Ebû Said el-Meymân ibn el-Kâsım el-Tebârâni sırrı olarak bilinmektedir Allah-ü Teâlâ onu mutlu etsin.
V. Sure – Nispet Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım.
Allah’a olan en iyi başarımla, Allah’a olan yolumla, Allah’ı tanımakla şeyhimin Allah’ı tanıtmakla bana verdigi en iyi işittiklerim ve duyduklarımla, O da; mabut mevlâm Ali’den başka tanrı yoktur, övülmüş (Mahmut) Seyit Muhammed’den başka hicap yoktur, kastedilen seyit Salmân-ı Fârisi dışında kapı yoktur, kerametli beş yetim melekten başka melek yoktur şahadetidir. Muhammed’in bu yüce sırrı bana veren şeyhimden duyduğum budur, Ben Yasuf el-din’den duydum. O da, bu nispetle Eba el-Hüseyin Muhammed ibni Ali el-Cilli’ye dayanır. Cilli de şeyhi Hasibi’den duydu.
Hasibi de, Abdullah el-Cenan’dan duydu, el-Cenân da, Mehmet ibn Cendub’tan duydu, ibn Cendub da, Ebû Şuayp Mehmet ibni Nasır’dan duydu. Bu da, mevlamiz El-Hasan El-Ahar El-Askeri’nin babı ve hicabıdır. Ondan selam ve itaat (teslim) onundur. İlim, nispet ve din de ondandır. Cilli, kardeşlerimizin sırrıdır.
Allah-u Tealâ hepsini mutlu etsin.
VI. Sure – Fetih Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım.
Teala Allah’ın sözü: Allah’ın başarısı (Nasr) ve fethi gelip insanların Allah’ın dinine dalga dalga girdiğini gördügün zaman, Rabbine hamd ederek tespih edip O’ndan magfiret dile. O tevbeleri kabul edendir. Muminlerin emiri mevlâm Ali bin Ebû Talib’in bâtını ortaya çıkardığına, onun bize büyük bir fetih fethettigine, onun ilk ve son olduğuna şehadet ederim. Mevlam Ali’nin
kendi nurundan seyit Muhammed’i yarattığına, başlangıcının başı yaptığına, sıfatlarının en iyi temsilcisi olduğuna…. Seyit Muhammed de, yaraticısının emri ile Seyit Salmân’ı nurunun nurundan yaratmış, kendisinin babı, talebelerinin kastettiği kişi olarak yapmıştır. Seyit Salmân, adı gizli sır olan fethin sırrını ve fethi yapanların sırrını, sağ eliyle fethi gerçekleştirenlerin sırrını, efendimiz ve mevlâmız Muhammedin, Fatır’ın, Hasan’ın, Hüseyin’in, Muhsin’in sırrını kerametli yetim beş olan, Miktad, Ebû Zer, Abdullah, Osman ve mevlamız müminlerin emirinin oglu Kambere vermiştir. Bunlar da namazın şahsiyetleri ve bilgeleridir. Allah’ın salavatı hepsinin üzerinde olsun.
VII. Sure – Selâm Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım. Fani yüzümü, nuru yeryüzünü ve gokyüzünu yaratan Allah’a, dogru bir
teslimiyet içerisinde yönelterek secde edip teslim ettim. Ben ona ortak koşanlardan degilim. Yüce isme selâm, Allah’ın mukim babına selâm, kerametli beş yetimin hepsine selâm, isimlere selâm, haciplere selâm, baplara selam, yetimlere selâm, nakiplere selâm, neciblere selam, ilgililere selam, kendini verenlere selâm. Ehl-i merateb kadıya ve el-salah avalem el-safa’nın tümüne selâm, sag kol olan efendim Miktad’a selam, efendim Ebu el-Dir el-Şemali’ye selâm. Selâm ve teslim bizim üstümüze ve sizin üstunuze ey Allah’ın sevgilileri hepinize selam, Allah bizi ve sizi rahat cennetinde buluştursun.
VIII. Sure – İşaret Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım
Kıst (Adalet), izzet ve işaret efendimiz ve mevlâmız Muhammed Mustafa (s.a.v) tarafından Ham’da Gadir Bayramı’nda Allah
için yücelmiştir. Ki orada, Ali, mevlası olduklarımın mevlasıdır dedi. Allah’ım onun yanında olanlanın yanında ol, onun düşman olanlara düşman ol, ona destek olanlara destek ol, onu reddedenleri utandır. Mevlâsı Ali’ye olan işareti, halktan özel ve genel, herkes için açıkça bir keşifti. Allah’ın yardım edip hidayete erdirip yol gösterdikleri, bunda ona icabet ettiler. İlk etapta ondan kuşku duyanlar ondan uzaklaştı. Allah onları zorluklara sürüp utandırdı. Ey mevlâm, ey Ali, ben senin tevfikinle (bana sagladığın başarınla) sesleneni duyup kuşkusuz icabet edenlerdenim. Bizler Allah’ın birligi ve yalnızlığı icin kendini veren, Allah’ın kullarıyız. Ey müminlerin emiri, Ey Ali, her gün, her vakit, her an Allah için işaretimi yükselttim. Duamızın başında mevlâmızı zikrederek, rahman ve rahim olan Allah’ın adryla başlarım diyoruz. Duamızın sonunda da, mevlamıza hamd ederek
elhamdulillah-i rabbi’l-alemin Hak’tır diyoruz. Sırları budur. Allah-u Teala hepsini mutlu etsin
IX. Sure – Ayn Al-Aleviyeh
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım.
Zati Alevi Ayn’ın sırrının anlamı Ali’dir. Hicap Muhammedi “Mim”in sırrı seyit Muhammed’dir. Bab Silsile “Sin”in sırrı seyit Salman’dır. Ayn, Mim, Sin’in sırrı budur. Allah’in salavat hepsinin üzerinde olsun.
X. Sure – Akit Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’in adıyla başlarım.
Allah’ın Hak olduğuna şehadet ederim. O’nun sözü haktır. Melekleri haktır. Kitapları haktır. Peygamberleri haktır. Apaçık haktır. Kesin hak olanın mevlâm ve mevlâm olan müminlerin emiri Ali bin Ebû Talib olduğuna şehadet ederim. Cennetin
müminlerin meskeni olduğunu ve cehennemin kafirlerin meskeni olduğuna şehadet ederim.
Ali’nin arşın üstünde olduğuna, Allah’ın alemlerin Rabbi olduğuna, arşın sekiz taşıyıcısının Allah’a yakın olanların iddeti olduğuna ve onların, her günkü ve her anki zorluklarımda benim de iddetim olduklarına şehadet ederim.
Ayn, Mim, Sin akdinin sırrı budur, Allah hepsini mutlu etsin.
XI. Şehadet Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım.
Tealâ Allah’ın sözü: Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına şahittir. Rabbimiz, indirdiklerine inandik, peygamberi izledik. Ayn, Mim, Sin akdinin şehadet hakkı için bizi şehadet edenlerle birlikte yaz. Bu şehadet: Mabut mevlâm Ali bin Ebu Talib’den başka Tanrı yoktur. Mahmut seyit Muhammed’den başka hicap yoktur.
Kastedilen kerim, seyit Salman’dan başka Bab yoktur. Beş yetimden başka melek yoktur. Şeyh Huseyin ibn Hamdan’ın görüşünden başka görüş yoktur. lbn Ebû Al-Hattab’ın Küfe camiinde söylediklerini ikrar eden bir kulum. Orada, mevlâmiz Cafer es-Sadik’in maneviyatını çagırıp seslendirdi, Bu görünen tablonun külli amaç olduğuna ama Bari’nin her seyi olmadığına, ondan başka bir Bari’nin olmadıgina, mevlâm Ali’nin intikal etmedigine, degişmediğine ve yok olmadığına, kendisinin her durumda mevcut olduguna şehadet ederim. Şuaybettin’in dogru görüş sahibi, saglam mezhepli, açık sözlü olduğuna, beyaz geri dönüşe, zehrânın gelişine, güneşin ortasından manevi ortaya çıkışa inanıp ikrar ediyorum. Aslan onun altındadır, zülfikâr elinde, seyit Salmân onun elinin altındadır seyit Muhammed onun onünde, saadet ve mutluluk onundur diyerek sesleniyor. İşte bu mevlanız Ali’dir, ona
tapının, işte bu tanrınızdır, onu tanıyın.
En yüce Ali’nin aslanı budur, inkâr etmeyin. Ey kardeşlerim ve efendilerim, bana şahit olunuz. Bu benim dinim ve inancımdır. Onun içinde yaşar, onunla ölürüm. Allah’ım bu şehadetten ayırma beni, bunu yüreğimde sabit kıl. Bu sır onların sırrıdır. Allah hepsini mutlu etsin.
XII. Sure – Imamiye (lmamlık) Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım.
Ey kardeşlerim ve efendilerim, bana şahit olunuz. Mevlâm ve mevlânız müminlerin emiri, ezeli ve tek amaç olan Ali bin Ebû Talib’dir. O benim ve sizin tanrınızdır, benim ve sizin imamınızıdır. Her imamın imamıdır. Günlerin imamıdır. İzzetin rabbidir. Tanrıların tanrısıdır. Cebbarların cebbarıdır. Dünya ve ahireti ayakta tutandır.
Rıza ve selâmdan söz eden herkese ve bize selâm. Bu sır onların sırrıdır. Allah
hepsini mutlu etsin.
XIII. Sure – Musaffire Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım.
Yeryüzündeki ve gökyüzündeki her şey, Allah için tespih etmekte olup, O aziz ve hekimdir. Rabbimiz sabahladık ve tespih ettik. Mülk Allah’ındır. Allah’ın adıyla, Allah’la Seyit Ebu Abdullah’ın sırrıyla, Şeyh ve Ayn, Mim, Sin marifetine götüren ihtisas sahibi çocuklarının sırrıyla, ki onlar elli bir kişidir. On yedisi Irak’lı, on yedisi Şam’lı, on yedisi de gizlidir. Onların sırrı ve onların ibadetlerini yapanların, dinlerinden olanların söylediklerini söyleyenlerin, Ebu Abdullah’ın (Allah onu bilenlerin başarısıyla başarıya götürsün) görüşüne dalanların sırrıdır. Bu sır onların sırrıdır. Allah hepsini mutlu etsin
XIV. Sure – Beyt el-Mamur Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım.
Teala Allah’ın sözü el-Tur ve belirli bir zamanda yayılan gizli kitap ve mamur ev ve yükselen dam ve zapt edilen deniz. Evin, ev damının, ev tabanının ve evin dört dayanağının sırrı; Evin dört dayanağı Mehmet, Fatır, el-Hasan ve el-Hüseyin’dir, Asırları yıkıp putları parçalayan, eski ve sonsuz şerif Alevi evi sahibinin sırrıdır. Bize ve onları zikredenlere rıza ve selâm olsun. Allah hepsini mutlu etsin ve salavatları üzerine olsun.
XV. Sure – Hicap Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım.
Yüce Allah’ın hicabının sırrı. Sabin Allah’ın Bâb’ının sırrı, Efendim yemini Miktad’ın sırrı. Efendim Ebû el-Der el-Şimali’nin sırrı. Yetim olan, kerim, tanık ve adil iki melegin sırrı. Ezilenlerin iyiligi için ayakta duran iki
imam, Hasan ve Hüseyin’in sırrı. Allah’ın en uzak hicabı ile Allah’ın en yakın iki hicabinın sırrı. Büyük nurani bilgin ile küçük ruhani bilgin olan iki alimin sırrı. İki veli olan Nevfel ve Ebû Berzi’nin sırr. Bu onların sırrıdır. Allah hepsini mutlu etsin ve salavatları üzerine olsun.
XVI. Sure – El Nakibi Suresi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım.
Teala Allah’in sözü; Ülkeleri (dağılıp) araştırın. Efendimiz Allah’ın peygamberinin (s.a.v), Akabe gecesinde seçtigi nakipleri söyleyelim. Başlarında Ebû el-Heysem Malik ve en sonlarında Bilal ibn Riyah el-Şenevi, Allah’ım onların bereketiyle, esma, hicap, bab, yetim, nakip, necip ve seçilen bütün kardeşlerimizin bereketiyle bize rızık ver, Allah hepsini mutlu etsin ve salavatları üzerine olsun. 12 nakibin sırrı, 28 nakibin sırrı, efendimiz ve mevlamız Muhammed bin Seyan el-Zahiri’nin sırrı. Bu onların
sırrıdır. Allah hepsini mutlu etsin ve salavatları üzerine olsun.
Kaynakça
Küçük, Musa, (Dede), Bir Pir’in Kaleminden Alevilik, Dört Kapı Yayınları 2020
Keser, Inan, Gelenek, Aile, Etnik Köken, Tarih ve Din Açısından Nusayriler, Çiviyazıları, Istanbul, 2002.
Sinanoglu, Abdulhamit, Nusayrilerin Inanç Dünyası ve Kutsal Kitabı, Esra Yayıları, Konya, 1997.
Turan, A., “Kitabu’l-Mecmu’nun Tercümesi”, Ondokuz Mayis Üniversitesi İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 8, Samsun, 1996.
Türk, Hüseyin, Nusayrilik, İnanç Sistemleri ve Kültürel Özellikleri, Kaknüs Yayınları,
Adem Şen
Bir önceki yazımız olan NUSAYRİ TEŞKİLATI URUBA'DAN MARKSİST TERÖR ÖRGÜTLERİNE başlıklı makalemizde adem şen, manşet ve MARKSİST TERÖR ÖRGÜTLERİ hakkında bilgiler verilmektedir.