Suriye’de Osmanlı Sonrası Nusayriler

19.yy sonu, 20.yy başında Osmanlı İmparatorluğu içerisinde misyonerlik desteğini almış ayrılıkçı gruplardan;
-Ermeniler
-Kürtler
-Nusayriler
…
Suriye’nin I. Dünya Savaşı’dan sonra Fransızlar tarafından işgal edilmesiyle tarih boyunca “Nusayri” ismi ile anılan bu fıkra (birden bire) Fransızlar’ın talebi ile Alevi adıyla (Haçlı hiçbir zaman bir taş ile bir kuş vurmaz, en az bir taş ile beş kuş vurmak ister) anılmaya başlanmıştır.
(Batılı ajanların Osmanlı coğrafyasında ki etnik, dini ayrım çalışmaları Anadolu Alevileri üzerine de dosya açmış olup, hala devam etmektedir)
Fransızlar 1920’de “Alevi bölgesi” adı altında idari bir birim kurmuş, bu isim 1922’de “Aleviler Devleti” olarak değiştirilmiştir.
Bu özerklik etkisiyle birlikte 1946 yılına kadar devam etmiştir.
Nusayriler, Şia inanç temelli Fatimiler, Büveyoğulları, Tenuhiler gibi devletlerin himayesinde şeyhlerinin liderliğinde feodal bir yönetim tarzıyla zaman zaman özerk/bağımsız yaşamışlardır.
Ayrıca Haçlı Seferleri sırasında Haçlılarla işbirlikleri neticesinde Banyas Kalesi kısa süreli olsada kendilerine verilmiştir.
Türk-İslam yönetimlerine karşı aynı ilişkiyi Moğol istilaları sırasında Moğollar ile de yapmıştırlar.
1936 yılına dönecek olursak Suriye Devletine bağlanan Nusayriler Sunnilerle birleşmekten, özerk yapılarını kaybetmekten rahatsız olurlar.
Hafız Esad’ın büyük babası olan Kardahalı (Kardaha Hatay sınırında Nusayri yerleşim yeri) Süleyman El Esad’ın da aralarında olduğu Nusayri ileri gelenleri Fransa Başbakanı’na yazdıkları mektupta, Sunniler ile birleşmenin kölelik olduğunu belirtip birleşmeye itiraz etmişlerdi. Ayrıca Suriye’ye katılmayı da reddetmişlerdi..
Nusayriler kısa süreli de olsa sahip oldukları bağımsızlıklarını tekrar kaybetmişlerdir.
Bu dönemde, Fransızların azınlık olarak gördükleri toplulukları silahlandırma ve askeri eğitim almalarını sağlama anlayışları Nusayriler için bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde Fransa’nın oluşturduğu 8 taburluk askeri birligin yarısını Nusayriler oluşturuyordu. Nusayriler bu birliklerde askerlik alanında uzmanlaşarak askeri sistem kurmaya başlamışlardır.
Ayrıca Fransızlar’ın açtığı misyonerlik okulları bazı Nusayri gençlerini Fransaya yüksek öğrenim için gönderilmişlerdir.
İslam inancında olmayan hulul ve tenasüh görüşleri nedeniyle tepki çeken Nusayriler zamanla Şia mezhebinde de aşırı ilan edilip “Ghulat-i Şia” sınıfta yer almalarına ve İslam dairesinden çıkmalarına sebep olmuştur.
Bu dışlanma Nusayrileri kapalı toplum yaparak ekonomi dahil ilişkileri Nusayri olanlarla sağlamaları Nusayrileri ilkel bir topluma dönüştürmüştür.
Nusayriler Fransızların egemenliğinde sosyal statülerini eğitimle arttırabilecekleri öğrendiler.
Birçok Nusayri, akademik ve askeri eğitim almış ve böylelikle orta sinıf eğitimli Nusayriler ortaya çıkmıştır.
Nusayriler şunu da öğrendiler;
Silahların gücünde idare..
….
Nusayriler Fransa’nın desteğine rağmen özerkliklerini kaybetmekten kurtulamamışlardı.
Nusayriler Suriye’ye bağlanmaya karşı isyan çıkarmışlardı.
Bu isyanla Nusayri Devletinin devamlılığını talep etmekteydiler..
Ancak Arap coğrafyasında gittikçe artan milliyetçilik ve anti-emperyalizm karşısında güçlü durabilmek için birleşik bir Suriye gerekliydi.
İlk başlarda Nusayriler bu fikre yanaşmasalar da Nusayri elitlerin baskısı ve kendisi de bir Arap milliyetçisi olan Kudüs Müftüsü Nusayriler’in bir İslam mezhebi olduğu konusudaki fetvasıyla Nusayriler kendilerinin tanındığını hissetmişlerdi.
Sonrasında ise bağımsızlık komitesine bir heyetle katılmışlardır.
Din temellerinden ayrı Arap Milliyetçiliği üzerinden birleşik bir Arap Dünyası oluşturmak için milliyetçi ve sosyalist bir ideoloji olan Baas Partisi’nin kuruluşunda da Nusayriler etkin rol almışlardır.
Tabi bu etkinlik Nusayrilerin Suriye’de devletin birçok kademesine gelmesini sağlamıştı.
Nusayriler için siyasal olarak yükselme fırsatı Baas Partisi dönemine denk gelir. Sunni temellere karşı sosyalist ve seküler bir parti olan Baas Partisi’ne kitleler halinde katılım sağlarlar.
Baas Partisi Nusayriler için artık sığınılacak bir liman olmuştur.
Nusayriler, Baas’ın kurucu unsurlarından birisi olmuşlardı. Zeki el Arsuzi Nusayrileri temsilen, Selahattin Bitar Sünnileri ve Mishel Eflak Hiristiyanları temsilen kurucu üyelerdir.
Bu üyelerin ortak özellikleri Arap Milliyetçiliğini benimseyen sosyalist ve laik üyeler olması aranan şartlardı.
Özelliklede Nusayri kökenli Zeki Arsuzi’nin Baas’ın kurucu yapısinda olması ve partinin laik temellerde farklılık gözetmeyen bir parti tüzüğü oluşturması kırsalda yaşayan Nusayrileri cezbetmiştir. Kitlesel üyelikler ile Nusayriler Baas içerisinde hatırı sayılır bir sayıya ulaşmayı başarmışlardı.
Bu durum Nusayriler için tekrar bir fırsat demekti. Çünkü artık bir mezhebe tabi olarak değil ortak bir milliyet ile adlandırlıyorlardı.
Seküler yapı ile artık kendilerini ifade edip siyasette kadrolaşabiliyorlardı. Böylelikle Suriye ordusu içerisinde etkin Nusayri kitlesi oluşmuştu. Ordu içindeki Nusayriler kritik mevkilere getirilmeye başlandı.
Suriye ordusundaki Nusayrilerde diğer Nusayriler gibi Baasa sempati duyuyorlardı. Bu durumda Baas’ın gizli olan yanını Suriye ordusu içerisinde Nusayriler oluşturmaya başladı..
….
Suriye’de darbeler dönemi başlamıştır.
Baas 1955 yılında, 1949 da darbe ile başa geçmiş olan Edip Çiçekli’nin iktidardan düşmesiyle seçimlerde 18 üyesiyle meclise girmeyi başarmıştır.
Bu dönemde cumhurbaşkanlığı olarak Şükrü el Kuvvetli seçilmiştir.
Şükrü el Kuvvetli bir başka Arap sosyalisti olan Cemal Abdunnasır ile birleşik bir Arap cumhuriyeti olmasına karar verirler.
Bu birleşme, Nasır’ın kabinesini Mısırlılardan oluşturması, Suriye’nin iç işlerine müdahalesi gibi nedenlerle rahatsızlık oluşturmuştur.
Bu rahatsızlıklar nedeniyle 1961 ylında Şamlı muhafazakar subayların gerçekleştirdiği bir darbe ile Suriye tek taraflı olarak Birleşik Arap Cumhuriyetinden ayrılmıştır. Muhafazakar olan bu darbeciler devlet içerisinde zayıflayan Sünni egemenliğini yeniden egemen kılmak istiyorlardı.
İslami vurgular yapılarak yeni bir ideoloji oluşturmak istenmişti.
Yeni hükümetin başbakanı Müslüman Kardeşler’den Maruf Davalibi olmuş, yapılan seçimlerde muhafazakarlar mecliste çoğunluğu sağlamıştı.
Sünni bir darbe Nusayriler için elbette ki kabul edilemezdi.
Nusayriler 1959 yılından beri ordu içindeki bir grup subay ile gizli bir teşkilatlanma kurmuşlardı. Bu teşkilatın liderleri arasında Hafiz el Esad’da vardır.
1963 yılında harekete geçen ordu içindeki Baasçılar darbe yaparak iktidarı ele geçirdiler.
Nusayri ve Dürzi subaylar önemli mevkiler elde ederlerken Sünni subaylar ise tasfiye edilmeye başlanmıştı.
Hafiz Esad hava kuvetleri komutanı olmus bir başka Nusayri Salah Cedid ise Genelkurmaybaşkanı olmuştu. Bir başka Nusayri kökenli Muhammed Umran ise ordu komutanlığı görevi almıştı.
1963 yılında partinin 6. olağan kongresi Şam’da gerçekleştirildi. Baas Marksist bir çizgiye kayan kararlar aldı.
1964 yılında Marksist çizgiye karşı olan Müslüman kardeşlerin Hamada başlattıkları isyan bastırılmıştır.
Yeni bir anayasa hazırlanmıs ve bu anayasaya İslam ibaresi konarak isyanın büyümesinin önüne geçilmiştir.
Hama’da ki isyan her ne kadar bastırıldıysa da endişelenen Nusayri subaylar anayasada “İslam” ibaresinin de verdiği rahatsızlık sonucu Hafız Esad öncülüğünde 1966 da askeri darbe ile iktidari ele geçirmişlerdir. Artik Nusayriler iktidara doğru yürüyorlardı..
Savunma bakanlığını ve hava kuvvetleri komutanlğını ele alan Hafız Esad 1971 yılında hükümet başkanlığını devraldı.
İlk aşama da Suriye’deki iç istihbarat teşkilatını kuvvetlendirdi. Bürokrasideki ağırlığını arttırdı. 1973 yılında anayasayı değiştirdi ve İslam ibaresini kaldırdı.
Anayasanın değişmesiyle de artık Suriye seküler bir cumhuriyetti. Seküler yapıya sadık Sunni önde gelen politikacıları da kritik görevlere getirilmişti.
1982 yalında Müslüman Kardeşler Hama’da bir isyan başlattılar. Hama’daki Müslüman Kardeşler’in isyan girişimi ağır bir şekilde bastırıldı.
Hama şehri toplar ve gaz bombaları ile yok edildi.
30.000’ne yakın Sunni vatandaş Hama’da katledildi.
Baas rejiminin “Mücahitler”le ilk tanışması oluşturduğu baskıcı yönetim ve yaptığı katliamlara paralel olarak ’70’li yılların sonu ’80’li yılların başında olmuştur.
Baasçı baskı yönetimine karşı örgütlenip eylem yapan İhvan kökenli sunniler kendilerine “mücahit diyordu.
Nusayriler kurduğu baskıcı yönetim ile kendinden olmayan her gruba karşı kin ve nefretle dolu bir yönetim anlayışı tercih etmişlerdir.
Bunlardan büyük bir oranda nasibini alan Türkmenler olmuştur. Hem sunni olmaları, hem de Osmanlı ve Selçuklu bakiyesi olmaları Türkmenler’e yönelik baskıcı zulmün sebepleri olarak yeterdi.
Hatay’ın anavatana katılmasıyla Baasçılar Türkmenleri her dönem Türk ajanı olarak görmelerine, bu bakış açısı sonucu Türkmenleri sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel asimileye tabi tutmalarına sebep oldu.
İkinci sınıf vatandaş muamelesi gören Türkmenler Bayır-Bucak bölgesinde mülkiyet sahibi olma hakları dahi verilmemişti.
2013 yılına gelindiğinde Suriye ordusuna bağlı birlikler ve Nusayri silahlı çeteleri Tartus’un Banyas ilçesinde gerçekleştirdiği katliamlarda 126 sivil, masum Türkmenlere yönelik soykırım girişiminde bulunmuşlardır.
2013 yılında başlayan Suriye iç savaşı salt Arap baharı olarak nitelendirilmeyecek kadar altında sosyo-politik nedenler barındırmaktadır. Ekonomik zorluklar, mezhep çatışmaları, politik baskılar ile Suriye iç istihbarat servisinin ve Nusayri şebbihalarının hukuksuz infazlar sıralanabilir..
Sonuç olarak Nusayrilerin bu baskıcı ve katliam politikalarının ardında yatan bilinçaltları, tarih içinde mezhepsel kimlikleri ve bu kimliklerini korumaya yönelik geliştirdikleri savunma mekanizmalarıdır.
Dönem dönem yönetimi ele geçirdiklerinde mezhepsel çatışmaları tetiklemeleriyle ve bu yönetimlerini korumak için ise Haçlılarla ittifak yapacak kadar bu topraklara ait olmadıklarını göstermişlerdir.
Adem Şen
Bir önceki yazımız olan Naci Görür’den İstanbul Depremi Açıklaması başlıklı makalemizde afad, Depremi Açıklaması ve İstanbul Depremi hakkında bilgiler verilmektedir.