İletişim Başkanı Altun: “Türkiye’de darbeler çağının kapandığını ortaya koyarak, iktidarın ancak millet tarafından alınacağını ve verileceğini…

Cumhurbaşkanlığı İrtibat Lideri Fahrettin Altun, İspanya’nın en büyük gazetelerinden El Mundo‘ya verdiği mülakatta, 15 Temmuz darbe teşebbüsü ve FETÖ’yü anlattı.

Bağlantı Lideri Altun, mülakatta, Türk halkının 15 Temmuz’daki demokrasi zaferi, Türkiye‘nin FETÖ ve öbür terör örgütleriyle uğraşı, Avrupa’nın FETÖ tavrı ve Türkiye-AB münasebetleri üzerine de değerlendirmelerde bulundu.

15 Temmuz gecesi ben de dahil olmak üzere birçok kişi için travmatik bir geceydi. Sokaklarda hava hücumları, vefat mangaları ve hatta içinde aileler olan araçları ezen tanklar vardı. Lakin bu imgeler, birinci saatlerinden itibaren Avrupa’da “darbenin kendi kendine yapıldığı” argümanı ortaya atılıp, tekrarlandı. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Avrupa’da son yıllarda İslamofobi ve yabancı zıtlığının bir işlevi olarak Cumhurbaşkanımıza yönelik bir saplantı gelişti. Türkiye’yle ilgili her şey Recep Tayyip Erdoğan üzerinden yorumlanıyor. Durumlar buna nazaran alınıyor. Üzülerek söylüyorum ki bu saplantının doğal bir sonucu, Türkiye’yle ilgili her türlü dezenformasyonun alıcı bulmasıdır. Maalesef ortaya atılan savlar süratle yayılıyor; tezin yanlış olduğu ortaya çıkınca kimse geriye dönüp, bu argüman nereden çıkmıştı, bu dezenformasyonun yayılmasına kimler yardımcı olmuştu diye sormuyor. 15 Temmuz’la ilgili ortaya atılan savlarla “11 Eylül’ü Amerikan derin devleti yaptı” yahut “ETA’yı İspanyol devleti kurdurdu” üzere saçma önermeler ortasında hiçbir fark yoktur.

Darbe hatasıyla ilgili yüzlerce dava görüldü. İşlenen cürümlerin delilleri, şahitlerin sözleri, fotoğraf ve görüntü kayıtları ortadadır. Darbe başarısız olduktan sonra pişman olanların verdiği bilgiler de ortadadır. Komplo teorilerini bir kenara bırakırsak, 15 Temmuz’un FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ve cürüm ortakları tarafından planlandığı ve icra edildiği açıkça ortadadır. Yurtdışında bu gerçeği örtmeye çalışanlar olduğu sır değil. Biz bu çevrelere karşı hakikati savunmaya devam edeceğiz.

Darbe teşebbüsü ve Türkiye için sonuçlarını ele aldığınızda, AB tarafından geride kalan beş yılda bir ‘sempati’ eksikliği algıladınız mı?

Avrupa Birliği, Türk halkının 15 Temmuz’a bakışını, FETÖ konusunda partilerüstü bir mutabakat olduğunu ve yaşanan travmayı gereğince takdir edemedi. O gece demokrasimizin sembolü olan TBMM bombalandı. Birçok insan darbeye karşı çıktığı için sokaklarda şehit edildi. Cumhurbaşkanımıza suikast teşebbüsünde bulunuldu. Elbette demokrasi ve insan haklarını savunma tezindeki bir yapının, aday ülke olan Türkiye’de yaşananlara reaksiyon gösterememesi manidardır.

Maalesef AB’nin Türk demokrasisine yönelik bu taarruza tepkisizliği beş yıldır devam ediyor. Darbe teşebbüsü başarısız olunca askeri helikopterle Yunanistan’a kaçan darbecilere sığınma verilmesi, yaşanan sürecin özeti mahiyetindedir. Tıpkı halde, örgütün darbeyle direkt kontaklı üst seviye yöneticilerinin Avrupa’da serbestçe faaliyet göstermeye devam etmesi telaş vericidir.

Bu şahısların adalete teslim edilmesi yahut faaliyetlerinin durdurulması için hiçbir adım atılmaması, Türk halkının gözünde AB’nin darbecilere sempati duyduğu yahut darbecilerle iş birliği yaptığı algısını güçlendiriyor. Kuşkusuz ki bu durum, AB’nin demokrasi ve insan hakları argümanına gölge düşürüyor. Avrupa’nın, 15 Temmuz’da yaşananların ciddiyetini artık kavramasını, Türk demokrasisine yönelik bu akının failleriyle ortasına uzaklık koymasını bekliyoruz.

Dünya, bir gecede darbeyle suçlanan FETÖ isimli bir terör örgütüyle tanıştı. Elbette bu örgüt Türkiye’de tanınıyordu. Lakin uzun vakit yetkililer tarafından tolere edilerek, devletin kurumlarına sızdılar. Bu süreç nasıl yaşandı?

Örgütün kökeni, Soğuk Savaş yıllarına dayanıyor. Öncelikle ordu, emniyet ve yargı üzere stratejik kurumlara sızdılar. Sonra kademeli olarak tüm kamu kurumlarına yayıldılar. Kamu hizmetine soktukları üyelerinin maaşlarından “kesinti” yaparak, şirketler kurarak faaliyetlerini finanse ettiler. Eğitim kurumları açarak, burada çocukları radikalleştirip, devşirdiler. Tüm bu faaliyetlere devam ederken kamuoyuna kendilerini eğitim gönüllüsü, ölçülü bir dini küme olarak pazarladılar.

Bu sürecin iki boyutu olduğunu söyleyebiliriz. Öncelikle FETÖ mensubu olduğu bilinen bireyler vardı. Bunların bir kısmı örgütle kontaklı türlü şirketlerde yahut derneklerde vazife alıyordu. İkinci küme ise gerçek kimliğini gizleyen, kendini maskelemek için gerekirse “seküler” bir hayat süren insanlardan oluşuyordu. Örneğin 15 Temmuz’da darbenin merkezi diyebileceğimiz Akıncı Üssü’nde bir küme sivilin olduğunu biliyoruz. Bu şahısların Silahlı Kuvvetler’le hiçbir resmi bağı yoktu. Lakin darbe teşebbüsünü sevk ve yönetim ettiler.

15 Temmuz darbe teşebbüsü, artık deşifre olduğunu anlayan FETÖ mensuplarının son atılımı olarak görülmelidir. Örgüt üyelerinin deşifre edilmesi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlılığı sayesinde mümkün olmuştur.

FETÖ elebaşı Gülen’in ABD’de olduğu biliniyor. Darbe teşebbüsünden sonra Türkiye, Gülen’in iade edilmesi için çalıştı. Bu uğraşlarınız sürüyor mu? Bu teşebbüsün şimdiye dek başarısız olma sebebi nedir?

Darbenin mimarı olan FETÖ elebaşı Gülen, 1990’lı yılların sonundan beri ABD’de lüks bir çiftlikte yaşıyor. Bu çiftlikte örgütün üst seviye yöneticileri kalıyor. Dünyanın her yerindeki faaliyetlerini buradan sevk ve yönetim ediyorlar.

Aslında Türkiye ve ABD ortasında hatalıların iadesi konusunda bir muahede var. Hatta bu mutabakata nazaran bir kişinin suçlanması bile gözaltında tutulmasını gerektiriyor. Biz 15 Temmuz’dan sonra gerekli bilgi ve evrakları ABD makamlarıyla paylaştık. Üst seviye ABD’li yetkililerin, Gülen’in darbe teşebbüsünde oynadığı rolü teyit eden açıklamaları oldu. Ayrıyeten FETÖ mensupları, çeşitli ABD kanunlarını çiğnedi. Buna karşın teknik sebepler öne sürülerek Gülen’in iadesi bugüne kadar engellendi.

Türkiye’de darbeye kalkışan, pak insanları katleden birinin adalete teslim edilmemesi, Türk halkının zihninde “ABD, darbe teşebbüsünü evvelden biliyordu” yahut “ABD darbecileri destekledi” üzere algıları kuvvetlendirmektedir. Bizim beklentimiz, ABD’nin ikili mutabakatlara riayet ederek, terör örgütü elebaşı Gülen’i Türkiye’ye göndermesidir.

Türk hükümeti, darbe teşebbüsü sonrasında devlete sızdığı bilinen FETÖ mensuplarının ihracı için kapsamlı bir kampanya başlattı. Lakin FETÖ ile rastgele bir teması olmayan birçok sıradan vatandaşın da “şüpheli” suçlamalar ve birçok kere rastgele bir yargı süreci olmadan ihraç edildiği öne sürüldü. Türkiye’nin bu insanları vazifesine iade etmek için bir planı var mı?

Söylediğiniz tam olarak yanlışsız değil. Darbe teşebbüsünden sonra Meclis’in verdiği yetkiyle FETÖ mensuplarının kamudan ihraç süreci başladı. Bu kapsamda örgüt aracılığıyla kamu kurumlarına örgüt namına sızan beşerler ihraç olundu.

Öte yandan Türkiye’nin sırf FETÖ terör örgütüyle gayret etmediğini hatırlamalısınız. Örneğin AB ve ABD’nin terör örgütleri listesinde olan PKK, 1980’li yıllardan beri Türk vatandaşlarını maksat alıyor. Bebekler dahil olmak üzere sivillerin kurşuna dizilmesi ve intihar hücumları üzere hatalara karıştılar. Münasebetiyle Meclis’in verdiği yetki çerçevesinde PKK ve daha küçük terör örgütleriyle iltisaklı kimi şahıslar da kamudan ihraç edildi.

Haksızlığa uğradığını düşünenler konusunda gerekli adımları aslında attık. İtirazların incelenmesi için üst seviye yetkililerden oluşan bir komite kuruldu. Müracaatlar tek tek incelendi. Müracaat sahiplerinin bir kısmı misyonlarına iade edildi. Bu süreçte alınan kararların tamamına somut kanıtlar ışığında ulaşıldı.

Sizce Türkiye’nin Avrupalı müttefikleri, ülkenize mahsus hangi siyasi tarafları tam olarak anlayamıyor? Bilhassa ulusal çıkarlar, terör, iktisat ve ulusal güvenlik üzere bahislerde.

Öncelikle Türk halkının sahiden güçlü bir coğrafyada yaşadığını vakit zaman unutuyorlar. Son yirmi yılda komşularımız Irak ve Suriye’de yaşanan istikrarsızlık, Türkiye açısından ekonomik problemler ve güvenlik tehditleri yarattı. Maalesef terör ataklarında çok sayıda temiz vatandaşımızı kaybettik. Yaklaşık dört milyon sığınmacıya kapılarımızı açarak, dünyanın en büyük inançlı limanı haline geldik.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde vesayet odaklarıyla gayret ettik. Türkiye’de darbeler çağının kapandığını ortaya koyarak, iktidarın lakin millet tarafından alınacağını ve verileceğini herkesin kabul etmesini sağladık.

Türkiye’yi bölgesel gerçekliklerden ve geçmişten soyutlayarak, hayali bir düzlemde eleştirmek konforlu olabilir. Lakin bu cins pratiklerin kimseye yararı olamaz.

Aslında Avrupalı müttefiklerimiz, Türkiye’nin ne kadar kıymetli bir aktör olduğunu davranışlarıyla ortaya koyuyor. Suriye’de DEAŞ terör örgütüyle uğraş etmek için muharip güç gönderen birinci ülke olduk. Savaş bölgesinde kurduğumuz inançlı bölgelerde eğitim ve sıhhat üzere hizmetleri sağlayarak yüzbinlerce mültecinin topraklarına dönmesini sağladık. Dünyanın birçok bölgesinde varlık gösteriyor; dost ve müttefiklerimizin savunmasına katkı sunuyoruz. Bu açıdan Türkiye, Avrupa için vazgeçilmez bir ortaktır.

Brüksel yıllardır Türkiye’deki siyasi iklimi, özellikle terörle çaba kanunlarını, eleştiriyor. Türkiye’nin AB üyelik süreci neredeyse bitme noktasına geldi. Siz Türkiye’nin üyeliğini hala istek ediyor musunuz? Sizce Türkiye ve AB, ikili bağları dilek edilen noktaya taşımak için hangi adımları atmalı?

Avrupa Birliği’nin, Türkiye konusunda kendisine anlattığı kıssanın gerçeklerle tam olarak örtüştüğü kanaatinde değilim. Öncelikle Avrupa’da terör akınları yaşandığı devirde alınan son derece haklı tedbirleri hatırlamak gerekiyor. Bu devirde Avrupa’da yaşanan hücumları azımsamadan, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehditleri görmek gerekir. Biz tıpkı periyotta sırf DEAŞ’la değil, birebir vakitte PKK taarruzlarıyla karşı karşıya kaldık.

Aslında Avrupa’da Türkleri en yeterli anlayan ülkenin İspanya olduğunu düşünüyorum. İspanya, etno-separatist terörle uzun ve acı bir deneyimi olan bir ülkedir. Birebir halde bugün sistemsiz göç konusunda bizi güzel anladığını düşündüğüm bir ülkedir.

Türkiye’nin terörle çaba konusunda attığı adımları eleştirirken samimi olmalarını bekliyoruz. Türkiye-AB münasebetlerinin istek edilen noktaya taşınmasının koşulu da samimiyettir.

Afganistan’daki güçlü şartlar, yüzlerce Afgan’ı ülkelerinin dışına itiyor. Bunların kıymetli bir kısmı Türkiye’ye ve hatta Yunanistan’a ulaşıyor. Bu durumun 2016 mülteci muahedesinin işleyişine bir tesiri olabileceği hakkında kaygılı misiniz?

Afganistan kaynaklı sistemsiz göç uzun yıllardır devam ediyor. Son gelişmeler nedeniyle “itici” faktörlerde bir ölçü artış olduğunu anlıyoruz. Öte yandan 2016 mülteci mutabakatı açısından bir telaş taşımıyoruz. Çünkü bu muahedenin esasen AB tarafından ihlal edildiğini tekraren ortaya koyduk. Türkiye üzerinde düşen sorumlulukları yerine getirdi; fakat Brüksel kelamlarını tutmadı. Vize serbestisi, mülteciler için maddi dayanak üzere kelamlar tutulmadı. Ayrıyeten Avrupa’ya gitmek isteyen sığınmacılar içindüzenli göç kanalları oluşturulmadı. Son olarak Avrupa’ya gitmeye çalışan mülteciler “pushback” olaylarına maruz bırakıldı; hakları sistematik olarak çiğnendi. Ortada telaş verici bir şey varsa, o da Avrupa’nın bu çeşit sıkıntılarda bir strateji ve vizyon ortaya koyamaması; palyatif tahlillerle yetinmesidir.

İspanya, Doğu Akdeniz’de gerginliklerin diyalog yoluyla tahlili için kıymetli rol oynayan ülkeler ortasında oldu. Bildiğiniz üzere İspanya hükümeti, yeni bir dışişleri bakanı atadı. Kendisinden Yunanistan-Türkiye müzakerelerinin mevcut kademesinde beklentileriniz nedir?

İspanya’yı her alanda çok yeterli bir müttefik olarak görüyoruz. İspanyollar, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu kimi zorlukları öbür Avrupa ülkelerinden daha düzgün takdir ediyor. Tıpkı vakitte NATO çerçevesinde çok yakın iş birliğimiz devam ediyor.

Yunanistan’la ikili temaslarımız sürüyor. Bizim beklentimiz, uyuşmazlıkların memleketler arası hukukun gerektirdiği formda çözülmesidir. Buna istinaden Akdeniz’in bir barış havzası olmasını diliyoruz. Lakin kalıcı barışı maksimalist taleplerle elde edemeyiz.

Avrupa tarihine baktığımızda güç kaynaklarının hem savaşlara hem de kalıcı barışa hizmet edebildiğini görürüz. Sonuçta hem dünya savaşları hem de Avrupa Birliği güç temelinde ortaya çıkmıştır. Bu prestijle bölgemizin zenginliklerinin ortak refahımıza hizmet etmesini temenni ediyoruz.

Burada elbette İspanya başta olmak üzere müttefiklerimizin teşvikini önemsiyoruz. Yeni periyotta bu takviyenin motamot devam edeceğine eminim.

Kaynak: Habermetre

Bir önceki yazımız olan Başkan Adem Çalkın, hain geceyi anlattı başlıklı makalemizde başkan, Gece ve Kars hakkında bilgiler verilmektedir.